banner102

               Hangi coğrafi sınırlar içinde yaşarsa yaşasın her sorumlu müslümanın İslam için, insanlık adına iyi bir şeyler yapabilme kaygısı taşıdığı gerçeğinin altını çizerek söze girmek istiyorum. Benim nazarımda, her Müslüman bulunduğu cephede en iyi mücadeleyi verebildiği için oradadır. Ancak şunu iyi tespit etmek durumundayız. Gerçekten en iyisi olduğu için mi bulunduğumuz yerdeyiz? Ya da bulunduğumuz yer en son terk ettiğimiz yerden çok daha iyi mi İslam’a ve insanlığa hizmet etmeyi amaçlıyor ve bu uğurda ortaya samimi, ciddi bir çaba koyuyor? Bunlara evet diyorsak, diyebiliyorsak ne ala. Yoksa nefislerimizin ve ortamın yönlendirmesi bizi sürükleyerek bir yerlere taşıyor da biz mi görmemezlikten geliyoruz? Öncelikli olarak sorgulamamız gereken durum bence budur.

              Bu başlangıçtan sonra konuya girişe bir kolaylık olsun için, içinde yer aldığım bir istişareden bahsetmem gerekiyor ki konu tam olarak netleşebilsin ve ben de endişemi anlatabilmiş ve neden gençlerimizden dolayı ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığımı netlikle ortaya koyabilmiş olayım.

             İslam dünyası Osmanlı Devletinin dünya siyasetinden tasfiye edilmesi sonrası uzun süren bir sarsıntı dönemi geçirdi. Ancak ümmet bu sürenin daha fazla uzamasına izin vermedi ve çeşitli yollarla yeniden ümmet şuurunu canlandırmaya çalıştı. Fikri, siyasi ve ekonomik alanlarda kuruluşlar oluşturarak yeniden dirilişin ilk adımları atıldı. Ülkemizde de bu adımlar meyanında ilk ciddi oluşum Milli Görüş adı altında teşekkül eden ve siyasal alandaki ilk İslami oluşum kabul edilebilecek bir harekete dönüşmüş olan yapıdır. İşte bu yapının bu günkü temsilcisi olan bir siyasi hareket ülkemiz, inancımız, ülkümüz adına bir şeyler yapabilme çabasıyla varlığını sürdürebilmek için büyük fedakârlıklarda bulunmaktadır. Âcizane benim de içinde yer almaktan onur duyduğum bu siyasi oluşum zaman zaman içinde bulunduğumuz hal ve gidişata ilişkin değerlendirme ve istişare toplantıları yapmaktadır. Bu yazı işte o istişarelerin sonuncusu münasebetiyle kaleme alınmıştır.

               Geçmekte olduğumuz bu sıkıntılı sürecin iyi yönetilmesi adına üzerimize düşen sorumlulukları tespit etme, eksik ve hatalarımızı görebilme ve daha iyi şeyler üretebilme niyetiyle yaptığımız bu son toplantıda kaygılarımızı paylaşabilmek, sesimizi geniş kitlelere duyurabilmek için yöremizin akil insanları saydığımız eğitimcilerimizle bir araya geldik. Davet ederek bir araya geldiğimiz üç eğitimci arkadaşla –tarihçi, Türkçeci, coğrafyacı- enine boyuna bu konuları değerlendirmeye çalıştık. Kendilerine, bu memleket hepimizin, batarsak hep beraber batacağız,  biz bu gidişatın doğru olmadığını, bu gidişatın bizi dinimizden, örfümüzden, milli ve ahlaki değerlerimizden uzaklaştırdığını düşündüğümüzü açıklıkla anlattık. Ve bize göre, geçmişteki uygulamalarıyla umut verenMilli Görüş çizgisine yeniden dönmenin gereğinden bahsettik. Fakat insanımıza ulaşamadığımızdan, bize hak verenlerin bile oy vermede destek vermediklerinden bahisle bu durumu nasıl aşacağımıza ilişkin görüşlerini istedik. Belki üslup ve tavır değişikliği veya projelerimizi daha farklı bir dille anlatma bizi bu açmazdan kurtarabilir şeklinde ifade ettik derdimizi. Saatlerce konuşup tartıştık, ancak ilginçtir ki derde deva bir sonuç elde edemedik.

               Ancak ben kendi hesabıma şunu anlamış oldum. Bu neslin en okumuşları bile sistemin oluşturduğu algıyla hayatı ve sorunları değerlendiriyorlar. Kabul ve eleştirileri kendilerine ait değil aslında, sadece başkasının fikir ve kabullerinin sözcülüğünü yapıyorlar. Belki ağır bir itham gibi gelebilir okuyuculara. Ancak eleştirilerine, fikirlerini desteklemek için ileri sürdükleri argümanlara bakınca bunu söylemek zorunda kaldığımı ifade etmek durumundayım. İstişarede bol bol nasihat veren eğitimci arkadaşlarımız genel olarak şu yaklaşımı sergiledi:

A-     Milli Görüşçüler çok itici davranıyorlar.

B-     Dışa açık değiller.

C-     Tek doğrunun kendileri olduğunu düşünüp “Milli Görüş, eşittir İslam” demeye getiriyorlar ve “Ak Partiye oy veren cehenneme bilet alıyor” şeklinde ayrıştırıcı söylemlerde bulunuyorlar.

D-     Bu kadrolarla başarılı olamayacağımızı, Numan Kurtulmuşa haksızlık yaptığımızı, Ak Partiyi kadın aday için eleştirirken bizim de seçimlerde kadın aday göstererek farklı olmadığımız şeklinde eleştiriler getirdiler ve Milli Görüşün şu anki lideri Mustafa Kamalakı ciddi biçimde suçladılar.

       Ve yine;      

Sayın Kamalak 2010 da Esad’la Şam’da, Diyarbakır’da Gülten Kışanak’la neden görüşmüş? Ayrıca Sayın Kamalak Tayyip bey’e Kılıçtaroğlu’ndan daha fazla saldırıyor, mesela Tayyip bey’e, “yola çıkarken sıfır sorunlu komşu dedi, şimdi sorunsuz komşumuz kalmadı”,   “90’lı yıllarda köyler boşaltılırdı, şimdi kentler boşalıyor.“ Türkiye’nin sorunu başkanlık değil terör sorunudur, çünkü Irak’da da başkanlık vardı, Suriye’de de, Libya’da da. Onun için önceliklerimizi doğru belirlememiz lazım. Rus uçağı için Sayın Kamalak, “dost ise neden düşürdük, düşmansa neden çelenkle uğurladık.”  “Et fiyatları artıyor, et ithal ederiz, diyorlar, PKK şehirlerde hâkimiyet kurmuş, o zaman şehirleri de taşıyalım” şeklinde acımasızca eleştiriyor… Aşağı yukarı bunlardı ileriye sürdükleri eleştiriler ve önerileri!

Biz de cevaben: Tamam da Kamalak bu eleştirileri yaparken çözüm yollarını da söylüyor.  “D-8’leri hayata geçirelim”, “İslam Nato’sunu kuralım”, “iki milyarlık İslam dünyasını bir araya getirelim”, “öldürülen her gencin annesi babası, amcası dayısı vardır, terörist diyorlar ya onunda anası babası vardır”, bizim amacımız bellidir, “yaşanabilir bir Türkiye, yeni bir dünya”.  “Çözüm sürecinin yeri Oslo veya İmralı değil,  İslam âlemi ve Ankara’dır”. “Bu millete iyilik yapmak istiyorsak inanç sistemini hayata geçirmek zorundayız”,  “bu işler çok kısa zamanda çözülmez, bunun büyük bir kısmı eğitimle olur”. Evet, “Sayın Kamalak eleştirilerinin yanında bunları da dile getiriyor”, dedik.

Ancak bütün samimiyetimle söyleyeyim ki; Akil insan kabul ettiğimiz öğretmen kardeşlerimizden şu sözü duymak gerçekten de şok ediciydi. Hatta önce yanlış mı anladım ya da şaka mı yapıyor, diye düşünmekten kendimi alamadım. Fakat üzülerek anladım ki doğru duymuşum, üstelik bunu inanarak söylediklerini de adeta vurguladılar. O kadar rahat, o kadar emindi söylediği şeyin doğruluğundan. Şöyle diyordu:

               Sen D-8’leri kurup hayata geçirdin. Peki, senden sonraki hükümetler bunu uygulamazsa ne işe yarar? Doğrusu bu yaklaşımı hiç ama hiç yakıştıramadım akil bir insana, bir eğitimciye. Üstelik dini ve ahlaki değerleri bilme ve yaşamada bizden farklı olmaması ciddi bir hayal kırıklığı yaşattı şahsen bana. Bizim inancımız bize; “sen doğru olduğuna inandığın işi yap, sonrasını Allah’a havale edip dua et” derken bir Müslüman, üstelik derdi, davası olan bir Müslüman nasıl böyle düşünebilirdi?

 Biz, yani Hakkı üstün tutanlar nasıl böyle olduk, bu pısırıklık nasıl oluştu, neden artık kendimize güvenimiz yok? Biz kırk yıl şu inançla büyüdük. İnsanlar iki kısımdır: Hakkı üstün tutanlar ve kuvveti üstün tutanlar. Ve kuvveti üstün tutanlar ancak güçten-kuvvetten anlar.     

 Arkasında büyük bir halk kitlesi olan liderlerden biri çıkıp, Cidde’de, “ben İslam Birliğine karşıyım” derse,  diğeri de “mazluma yardım ederken zalimden izin aldın mı” diye o lidere sorar. Böylesi bir ortamda halkın durumunu siz düşünün artık. Önce devlet olarak komşularını kaybedersin, sonra da halkın kendine olan özgüvenini kaybeder.

Rabbimiz bize şuur ve insaf versin! Selam ve dua ile. Allah’a emanet olun. 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Adem ALAN 2016-04-04 16:17:01

"Bu neslin en okumuşları bile sistemin oluşturduğu algıyla hayatı ve sorunları değerlendiriyorlar. Kabul ve eleştirileri kendilerine ait değil aslında, sadece başkasının fikir ve kabullerinin sözcülüğünü yapıyorlar."
Yukarıdaki cümle yüzlerce makaleye bedel bir cümledir. Teşekkürler.

banner90